Ana içeriğe atla

Zamansız ve özensiz budanmış ağaçlar gibiyiz


Başucu kitaplarından : Savaşçı- Yazar -Doğan Cücenoğlu

Anlamlı bir yaşamı hak etmek için;

Budandığımız yerlerimizden yeni filizler çıkarmak gerek
Zamansız budanmış ağaçlar gibi, bir türlü büyümememizin altında yatan nedeni bulursak; değişim için adım atabilir, kendi kararlarımızı kendimiz alabilir, yaşamımızı daha farkında olarak, her anın değerini bilerek sürdürebiliriz.
Psikolog yazar Doğan Cücenoğlu Savaşçı kitabında;  “Her insanın gönlünün bir yerinde, çok derinlerde bir istek vardır: anlamlı ve coşkulu bir şekilde yaşamak. Bu isteği gerçekleştirmek kolay değildir; önce anlamlı ve coşkulu bir yaşamı hak etmek gerekir. Hak edebilmek için kişinin kendi içindeki olumsuzluklarla güçlü bir savaş vermesi gerekir” diyor.
Yazar, insanın kişisel gelişimini ve kendisi ile mücadelesini, değişim için koyması gereken hedeflerini, herkesin anlayabileceği bir üslupla; ama, ucuza kaçmadan çok güzel anlatmış. Çocuklarına iyi bir eğitim vermek isteyen sınıf öğretmeni Arif Bey ile geçen diyaloglarla, soru cevaplarla ve gözlemlerle dolu bir kitap, Savaşçı.
Yazar, Doğu toplumlarında, çocuk yetiştirirken, uygulanan yöntemin, çocukların kişisel gelişimini olumsuz etkilediğini, tıpkı Bonzai Ağacı yetiştirilirken uygulanan yönteme benzer bir şekilde, büyümesin diye çocukların budandığını çarpıcı örneklerle anlatıyor.


Aslına bakarsanız Cücenoğlu’nun bonzai ağacı yetiştirme benzetmesinin bizim topluma pek uyduğu kanaatinde de değilim. Çünkü bonzai yetiştirmek, inanılmaz bir ustalık istiyor, özen istiyor. Ağacın büyümemesi için; düzenli budamasını ve ağacın küçültülmüş kopyasını yapmak hiç de kolay değil. Anne-baba olmak için ise; alınan bir eğitim yok ama kalıplaşmış eklektik bir anlayışla, sorgulamayı ret eden sosyal bir baskı var. Bizler çocuklarımızı rastgele, olmadık yerlerinden buduyoruz. 

Bunu anlamak için etrafımıza bakmak yeter; birbirini dinlemeyen, en küçük eleştiri de alınan, küsen, kızan, kavga çıkaran, kararlarının sorumluluğunu almaktan çekinen, suçu hep başkalarında arayan insanlarla ne kadar sık karşılaşıyoruz. Dikkatle aynaya bakmaya cesaret edebilirsek;  onlardan birinin kendimiz olduğunu anlayabilir, değişmek için çaba gösterebilir, hatta değişebilir, “ölüm bilinci” ile yaşamın değerinin  farkına vararak, dolu, dolu yaşayabiliriz.   
 
“Biz yetiştirilirken elalem ne der!” diye yetiştirildik.” diyor Cücenoğlu. Bu elalem denilen olgu öyle bir şey ki; çocukluğumuzdan beri kurtulamadık, gitti… Ayağımıza bağladık, ruhumuzda kocaman bir pranga gibi taşıdık, hep şikayet ettik ama Elalem denilen musibetin münasip yerine, şöyle kocaman bir tekme atıp, kovmayı beceremedik. Toplumda kiminle konuşsanız, bu elalemden şikayet eder, ama kendisinin o elalemin bir parçası olduğunu bilmez, farkına varmaz. 

“Kendi savaşını vererek, kimliğini bulmuş insanlar, tercihlerinin ve yaşadıklarının sorumluluğunu da alırlar ve ikiyüzlü davranmazlar. Dünyadaki hiçbir çıkar, verdiğiniz sözü tutmamaya veya kendinize saygınızı kaybetmeye değmez” sözüyle Cücenoğlu, aslında ahlaklı, dürüst bir insan olmanın inceliklerine de dikkat çekiyor. 

Keşke, anlamlı bir yaşamı hak etmek için savaşmak zorunda kalmadığımız bir dünyada yaşasaydık. Özellikle yaşadığımız toplumda, kadınların erkeklerden çok daha fazla budanması ve elalemin kapıda izdiham oluşturması, kadınların savaşının daha zorlu geçeceğini gösteriyor. Sayın Cücenoğlu kitabında, kadınların değişim için çok daha fazla mücadele etmeleri gerektiğini belirtmemiş ama, biz biliyoruz ki; kadınlar cesur davranıp, değişim için adım atarlarsa, toplum daha hızlı değişecektir.

Kaç yaşında olursanız olun, daha mutlu ve daha iyi bir yaşam sürme isteğinizi gerçekleştirmek için değişim şansınız var… Özellikle “bir kitap okudum, hayatım değişti” diyebileceğiniz kitapları okumak için zaman ayırmanızı, kendinize bu iyiliği yapmanızı öneririm.  Cücenoğlu’nun Savaşçı kitabı iyi bir başlangıç olabilir.
Son sözü, kitabın arka kapağında yer alan E.E. Cummings’e bırakıyorum:
“ Seni diğerlerinden farksız yapmaya bütün gücüyle gece gündüz çalışan bir dünyada, kendin olarak kalabilmek, Dünyanın en zor savaşını vermek demektir. Bu savaş bir başladı mı artık hiç bitmez.”

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Emine Hatun’un Dileği

Emine Hatun, sabah ezanıyla birlikte uyandı, sabah namazını kıldıktan sonra her zamanki işine koyuldu.   Elinde zorlukla taşıdığı belli olan su bidonu ile ayaklarını sürüyerek, sokağın köşesine daha önce koyduğu su kabını doldurdu.   Komşuları,  önceleri su kaplarından şikayet etseler de zaman içerisinde ya alışmışlar, ya da insafa gelmişlerdi. Yüreklerinin bir yerlerinde, yıllardır tuhaf gözüyle baktıkları bu kadının Allah’a kendilerinden daha yakın olduğunu hissediyorlardı. O sabah her zamankinden daha yorgun hissediyordu kendini. Ama yine de iki ay önce doğum yapmış köpeğin yavrularını beslemeliydi.   Annenin sütü yetmiyordu. Komşular söylenmeye başlamışlardı yine.  “Onlara yemek verip, onları buraya sen alıştırıyorsun” diyorlardı.   O’da sıkılarak, “Onları ben getirmedim ki, anne köpek doğum yapacak başka yer bulamamış buraya doğurmuş, yakında belediyeden gelip alacaklar” diye cevap vermesine rağmen, belediyenin barınağında yavruların has...

KARADENİZİN KIYICIĞINDA-RIFAT ILGAZ

“Karadeniz’ in Kıyıcığında”ki   şehir ile tokat gibi yüzleşme Edebiyat sohbetlerinde, ne zaman Akçakoca’nın bahsi geçse, karşılaştığım   ilk soru oydu;   “Sizin oralarda, öğretmenlik yapan Rıfat Ilgaz,   Karadeniz’in Kıyıcığında romanında Akçakoca’yı anlatmış, okudun mu? Okumadım…   Her seferinde, kitapçı   dükkanlarında arayıp, bulduktan sonra, sayfalarını karıştırıp, raftaki yerine koyup, başka kitap alıp çıktım dükkandan… Yıllar sonra tekrar aynı soru çıktı karşıma, daha okumadan bir kitabı mahkum etmiştim sanki.   Kendimi suçlu hissetmeye, zorla da olsa okumaya karar vermiştim ki; yeni gelen Kaymakam Bey’in   de o kitap ile Akçakoca’yı keşfetme yolculuğuna çıktığını görünce, kararımı hızlandırdım. Kitap iki günde bitti… Bitirdiğimde suratıma okkalı bir tokat yemiş gibi oldum.   “Uzak durmamın bir nedeni varmış “ diye düşündüm.   Yazar Rıfat Ilgaz, 1930’lı yıllarda öğretmenlik yapmış buralarda… Dibine vurmuş   y...

MENDRAŞENMENDRA SERİSİNİN 2. KİTABI YOLUN SONU ÇIKTI

  Kurgu roman ve felsefe sever dostlarım, #YOLUNSONU romanımı  @40kitap_  yayınevinden %50 indirimli olarak alabilirsiniz. #kitapsevgisi  #ütopyalargüzeldir  #ütopya  #YOLUNSONU  #mendraşenmendrayayolculuk ÖNSÖZ Hayallerimin peşine takılınca kendimi uzak mı uzak bir galakside buldum. O kadar uzaktı ki, galaksinin adını Mendraşenmendra [N1]   koydum. Sonra insanları oraya göndermek istediğimde Einstein’ın hayalleri yol gösterse de, ışık tayfıyla uçabileceğimi fark ettim. Ama uçmadan önce Dünya’da keşfedilmesi gereken şeyler, atılması gereken adımlar vardı. Bu yüzden hikâyeyi ikiye böldüm.   “Mendraşenmendra’ya Yolculuk” romanımda gençlerin arayışlarını, keşiflerini, yaşamı anlama çabalarını yazarken, içimdeki ses onlara şöyle sesleniyordu: Hadi Gidelim! Timya, kuzeydeki bir ülkeden, kafasındaki binlerce sorunun cevabını bulmak için peşini bırakmayan köpeği Dago ile birlikte yolculuğa çıkarken, Nisa, benzeri nedenlerle batıdan yola çı...