Ana içeriğe atla

AKÇAKOCA NEREYE KOŞUYOR?



29/9/2013 akcakocatv
AKÇAKOCA NEREYE KOŞUYOR?
Televizyon kanallarında dolaşırken, Positano isimli bir İtalyan kasabasının tanıtımına takılıyorum. Positano, dik bir yamaca kurulmuş bir balıkçı köyüymüş zamanında. İkinci dünya savaşından sonra da dünyanın heryerinden gelen turistlerin, sanatçıların akınına uğramış. Binlerce turisti ağırlamış, ama; kasaba, oteller zincirine dönüşmediği gibi, teknelerin yanaşması için bir iskele bile yapılmamış…( iskelesi bile olmayan balıkçı köyü?) Aynen korunmuş yani.
İzlerken Akçakoca’yı düşünüyorum… İçim sızlıyor. 1950’ lerde Dünya turizmine açılmayı başarmış kasabamızın otuz yılda nasıl beton yığınına dönüştüğünü ve hala dönüşmekte olduğunu görmek; Akçakoca’nın yeşiline ve hırçın denizine aşık olan herkes gibi yüreğime dokunuyor. Betonlaşmayı durdurmak için söylenmekten başka hiçbirşey yapamıyorum. Yıllar önce alınan yanlış kentleşmenin bedelini hep birlikte ödüyoruz ve ödemeye de devam edeceğiz. Kimimiz bunun farkında olmasa da…
Sahil şeridinden başlayarak, denize karşı beş katlı apartmanlar hızla yükselmeye devam ederken, önümü kapatıyor diye ağacın kesilmesini isteyenler, arka cephelerinde  kalan iki katlı evlerin ön cephelerini kapatma hakkını kendilerinde görüyorlar. Çünkü ne sağlıklı bir imar planı var, ne de denetim söz konusu. İşini uyduran, adamını bulan beton yığınlarını sahil bandına bile yapabiliyor. Kısaca Akçakoca’nın her yerini 5-6 katlı apartmanlarla doldurduk, tek katlı evler yıkılıp çok katlı binalara dönüştürülürken çaresizce izlemekteyiz. Rant uğruna Akçakoca’yı bitirmeye devam ediyoruz.  Hatalarını bugünden fark edemeyeceğimiz sahil projesiyle baskı beton asfaltlara da kavuştuk. Kumsalları Balıkçılar da dahil herkesin şikayet ettiği limanla bitirdik. Yetmedi, dokuyu koruyacak tedbirler yerine yeni mendireklerin, betonların peşine düştük.  Sahile dik yamaçlara kocaman binalar, oteller inşa ettik, Otelciliği sadece yatak hizmeti ve torba turizm geliri olarak görünce,  falezlerin bozulması pahasına beton iskeleler yaptırdık. Aman Akçakoca’da vatandaşın bir kısmı ( ki önemsiz bulmuyorum) ekmek yiyecek diye, Akçakoca’nın dokusunun bozulmasına göz yumduk. 
ÇÜNKÜ  POSİTANO DENİLEN YERDE YAŞAYANLAR İŞİNİ BİLMİYOR…
Onca turistin geldiği yere, turistler rahatça yanaşsın diye bir iskele bile yapmamak da ne demek oluyor? Onlar turiste, turizme bizim kadar değer vermiyor mu? (!) Anlayış farklılığı küçük bir kasabaya binlerce turist çekerken, Akçakoca için; alternatif Organize sanayi bölgesi olma, inşaat sektörünün gelişmesi ile kenti bozma pahasına, gelir arayışları devam ediyor.
Akçakoca Belediyesi’nin Sakin Şehir ( Cittaslow) olmak için çalışıyoruz söylemlerinin tersine, 3 katlı imar izni olan yerlere bile 5-6 katlı imar izni verdiğini, inşaatların tam gaz devam ettiğini görmek umutları tüketiyor. Oysa gerçekten sakin şehir olmak için gereken kriterlerin oluşmasına çalışmaktan başka Akçakoca’yı kurtaracak formül yok. Üniversite yerleşkesinin olduğu Doğancılar köyü’nün ilçeye dahil olmasıyla çok katlı yapılaşmanın o bölgeye doğru kaymasından endişe ediyorum. Böyle devam ederse, sakin şehir olmak şöyle dursun, nefes alacak yeşil alanlar kalmayacak. O nedenle yerel seçimlerde kimin hangi partiden aday olması değil, hangi vaatlerle, projelerle aday olması önem kazanıyor. İnşaatla, betonla haşır neşir bir Belediye başkanı istemediğim gibi, CİTTASLOW kent olma fikrini ciddiye alan, doğayı koruyan bir Yerel Yönetim anlayışı istiyorum. Sözde değil, özde…
http://akcakocadasorf.blogspot.com/2013/04/ozgun-sehir-olmak.html

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Emine Hatun’un Dileği

Emine Hatun, sabah ezanıyla birlikte uyandı, sabah namazını kıldıktan sonra her zamanki işine koyuldu.   Elinde zorlukla taşıdığı belli olan su bidonu ile ayaklarını sürüyerek, sokağın köşesine daha önce koyduğu su kabını doldurdu.   Komşuları,  önceleri su kaplarından şikayet etseler de zaman içerisinde ya alışmışlar, ya da insafa gelmişlerdi. Yüreklerinin bir yerlerinde, yıllardır tuhaf gözüyle baktıkları bu kadının Allah’a kendilerinden daha yakın olduğunu hissediyorlardı. O sabah her zamankinden daha yorgun hissediyordu kendini. Ama yine de iki ay önce doğum yapmış köpeğin yavrularını beslemeliydi.   Annenin sütü yetmiyordu. Komşular söylenmeye başlamışlardı yine.  “Onlara yemek verip, onları buraya sen alıştırıyorsun” diyorlardı.   O’da sıkılarak, “Onları ben getirmedim ki, anne köpek doğum yapacak başka yer bulamamış buraya doğurmuş, yakında belediyeden gelip alacaklar” diye cevap vermesine rağmen, belediyenin barınağında yavruların has...

KARADENİZİN KIYICIĞINDA-RIFAT ILGAZ

“Karadeniz’ in Kıyıcığında”ki   şehir ile tokat gibi yüzleşme Edebiyat sohbetlerinde, ne zaman Akçakoca’nın bahsi geçse, karşılaştığım   ilk soru oydu;   “Sizin oralarda, öğretmenlik yapan Rıfat Ilgaz,   Karadeniz’in Kıyıcığında romanında Akçakoca’yı anlatmış, okudun mu? Okumadım…   Her seferinde, kitapçı   dükkanlarında arayıp, bulduktan sonra, sayfalarını karıştırıp, raftaki yerine koyup, başka kitap alıp çıktım dükkandan… Yıllar sonra tekrar aynı soru çıktı karşıma, daha okumadan bir kitabı mahkum etmiştim sanki.   Kendimi suçlu hissetmeye, zorla da olsa okumaya karar vermiştim ki; yeni gelen Kaymakam Bey’in   de o kitap ile Akçakoca’yı keşfetme yolculuğuna çıktığını görünce, kararımı hızlandırdım. Kitap iki günde bitti… Bitirdiğimde suratıma okkalı bir tokat yemiş gibi oldum.   “Uzak durmamın bir nedeni varmış “ diye düşündüm.   Yazar Rıfat Ilgaz, 1930’lı yıllarda öğretmenlik yapmış buralarda… Dibine vurmuş   y...

MENDRAŞENMENDRA SERİSİNİN 2. KİTABI YOLUN SONU ÇIKTI

  Kurgu roman ve felsefe sever dostlarım, #YOLUNSONU romanımı  @40kitap_  yayınevinden %50 indirimli olarak alabilirsiniz. #kitapsevgisi  #ütopyalargüzeldir  #ütopya  #YOLUNSONU  #mendraşenmendrayayolculuk ÖNSÖZ Hayallerimin peşine takılınca kendimi uzak mı uzak bir galakside buldum. O kadar uzaktı ki, galaksinin adını Mendraşenmendra [N1]   koydum. Sonra insanları oraya göndermek istediğimde Einstein’ın hayalleri yol gösterse de, ışık tayfıyla uçabileceğimi fark ettim. Ama uçmadan önce Dünya’da keşfedilmesi gereken şeyler, atılması gereken adımlar vardı. Bu yüzden hikâyeyi ikiye böldüm.   “Mendraşenmendra’ya Yolculuk” romanımda gençlerin arayışlarını, keşiflerini, yaşamı anlama çabalarını yazarken, içimdeki ses onlara şöyle sesleniyordu: Hadi Gidelim! Timya, kuzeydeki bir ülkeden, kafasındaki binlerce sorunun cevabını bulmak için peşini bırakmayan köpeği Dago ile birlikte yolculuğa çıkarken, Nisa, benzeri nedenlerle batıdan yola çı...