22,2,2013
“EŞO TE EŞOTAS”
Gelin-
kaynana sıkı bir tartışmaya tutuşmuşlar.
Tartıştıkları
konu incir çekirdeğini bile doldurmasa da, birlikte tanık oldukları bir olayı
ikisi de farklı yorumlamakta inat etmekte. Herkesin gördüğü; tanık olduğu olay
üzerinde nasıl farklı yorumlar yapılabileceğini çocuk aklımla anlamaya
çalışıyorum. Gelin, yaman mı yaman, başa çıkılır gibi değil. Sonunda kaynana
haklı olduğunu bile bile, tartışmadan yorgun düştüğü ve inatçı gelinini ikna
edemeyeceğini anladığı için pes ediyor ama
İzleyenlere
de “kaynana haksızmış” mesajı vermekten de çekiniyor.
İşte o anda
annesinden öğrendiği o deyim imdadına yetişiyor;
“ eşo te eşotas”…
Gel de tek
cümle ile tercüme et bunu şimdi. Kelime anlamı “bildiğin gibi olsun” olarak
çevrilse de Lazca da bir deyim bu… Bu deyişle, kapalı olarak “haklı değilsin
ama seninle uğraşamayacağım, sen laf anlamaz inatçının birisin, seninle kavga
etmek istemiyorum” derken, bu sözcükler kullanılmadığı için karşı tarafta “bana
hakaret ediyor” duygusu yaratmaz.
“İkna
olmadı ama pes etti” diye düşündürür. Ve tartışmaya nokta konur. “Eşo te
eşotas” …
Anadili
böyle bir şey… Türkiye’nin zenginliği olan diller giderek yok oluyor.
Konuşulan
36 dil kaldığı söylense de, Kürtçe’den sonra en çok konuşulan dillerden, Lazca,
Çerkezçe, Gürcüce bile yeni nesiller tarafından bilinmiyor.
Zengin bir
dil olan Osmanlıca’dan Türkçe’ye geçerken, Türkçe’nin yaygınlaşması ve baskın
bir dil olması için izlenen politikalar sonucunda Anadolu’nun geçmişi yeniden
yazıldı. Mozaik, mozaik diye övündüğümüz
Renkler
birer birer soldu.
Millet
olmanın tarifinin; ırk, dil, vatan bütünlüğü olarak yapıldığı günlerden
aynı
topraklar üzerinde bir arada barış içinde yaşayan insanlar topluluğuna
geçebildiğimiz
gün, aynı milletin eşit yurttaşları olacağız.
Ekonomisi
küreselleşen dünyada, dil farklılığının ayrı devlet olmaya yetmeyeceğini, dil
üzerinden yürütülen milliyetçi politikaların kan ve gözyaşından başka bir şey
kazandırmayacağını görmek gerekiyor.
Bir
kavgayı, savaşı, düşmanlığı, kan davasını, rakibinizi aşağılayarak
durduramazsınız.
Bu
topraklarda yok olmaya başlayan kardeşlik duygusunu yeşertmek
İçin son
bir şansımız kaldığını düşünüyorum. Bu nedenle; Başbakan Erdoğan’ın Otuz yıldır
süren, Kimine göre savaş, kimine göre terör olarak adlandırılan ve karşımıza
Kürt sorunu olarak çıkan, bu sorunu çözmek için attığı adımların desteklenmesi
gerektiğini düşünüyorum.
Farklı
düşünenler kendilerine şunu sorsun… “ Eğer bu kan davası olsaydı,
Karşı taraftan
birini daha öldürme sırası bana geldiğinde, gelecek kuşaklara huzurlu bir yaşam
verebilmek uğruna o son kurşunu atmaktan vazgeçer miyim?” Unutmayın ki
vazgeçmediğinizde bir sonraki sıra size gelecek.
Eğer
taraflar birkere kanı durdurmaya karar vermişlerse, “sen bunu yaptın, ben bunu
yaptım” kavgalarını ve öfkelerini silahları ile birlikte toprağa gömmek
zorundalar. Bu da karşılıklı saygı ile olur.
Lümpen
gençler kışkırtılarak, baltaları ellerinde çapulcularla toplantılar basılarak
olmaz.
Bir rüyam
var; Her yörede diller atölyelerinin olduğu, kaybolan dillerin yeşertildiği,
Türkçe’nin bu dillerle de zenginleştiği, her dilden, her dinden insanın barış
içinde yaşadığı bir ülkede yaşamak.
Yani
doğduğum yerde, vatanımda…
Yorumlar
Yorum Gönder