Ana içeriğe atla

FARKIMIZ YOK BİRBİRİMİZDEN AMA ?



FARKIMIZ YOK BİRBİRİMİZDEN AMA ?
“Farkımız yok birbirimizden,  ama biz Osmanlı Bankasıyız” reklam cıngılını hatırlatan olaylar zinciri karşısında salya sümük bir halde haberleri izlerken; canlıların hayatta kalmak için, ne kadar vahşileşebileceklerini,  birkez daha anlamanın hüznüyle yazıyorum.
Yaşadığı yerde karnını doyuran, türünün devamını sağlayan, barınacak yeri olan hiçbir canlı yerinden ayrılmaz; insan dışında…
Yaradan bir tek insana vermiş ihtiras denen bitmek tükenmek bilmeyen istekleri…
Ne pahasına olursa olsun, daha fazlasına sahip olma isteğini… Daha fazla toprak, daha fazla tüketim ve bunlara sahip olmak için daha fazla güç istemiş insan…
Bunun için yeri gelmiş kardeşini bile öldürmüş, komşusunu kesmiş, mallarını yağmalamış… Sadece kendi alanını korumak için değil, komşunun tavuğunu ele geçirmek için de savaşmış…
Ama; Yaradan, insana gerektiğinde kalan son ekmeğini bile paylaşma duygusunu, merhameti, yardımlaşmayı da vermiş… Biz bunu makbul görerek; huzurlu ve barış içinde yaşamanın koşulu olarak görmüşüz ve buna İNSANLIK demişiz.
SURİYE’DE, IRAKTA SAVAŞTAN, ÖLÜMDEN KAÇAN GÖÇMENLER BİZİM İNSANLIKLA İMTİHANIMIZDIR.
Çoluk, çocuk ülkesinden kaçmak zorunda kalan insanlar en yakın komşusuna sığınmak zorunda kaldı. Onlara kapılarını açanlar olduğu kadar, onları istemeyen, onlara saldıranlar da oluyor. Bu saldırıların iki nedeni var; 1-Irkçı olanlar: Yani bizden değil, gelmesin memleketime, ölürlerse ölsünler, onlar Suriye’li Türk değil, diyenler 2-İşimizi, ekmeğimizi elimizden alacaklar diyenler: UCUZ İŞGÜCÜ olarak bazı işverenler tarafından  tercih edildiği için (yasa dışı yoldan sigortasız ve daha ucuza çalışmak zorunda kaldıkları için) yerli halk, GÖÇMENLERİ tehdit olarak algılıyor.
EKMEĞİMİZE TEHDİT ALGISI SALDIRGANLAŞTIRIYOR.
Hayvanları yakından tanımaya başlayınca benzerliklerimizin tahminimizden fazla olduğunu görerek şaşırıyorum. Ama onların bizden farkı; sadece tehdit altında olduklarında saldırganlaşıyorlar. ( Sokaklarda büyüyen köpekler insanlara saldırmazlar. Önceden sahipli olup, farklı yetiştirilip, terk edilenler hariç.)          Ve vahşi doğadakiler sadece açken öldürüyorlar. Zevk için değil.
Sultan ile dört yıl önce karşılaştım. Üç yavrusu ve kendisi uyuz olmuştu. Uyuz olduğu için insanlar tarafından kovalanmış, bir deri bir kemik kalmıştı. Yemek verdim, tedavi ettik… İyileşti… Bana alıştı ve kendini iyice güvende hissedince geldi kapıma yerleşti. Apartmandan önce karşı çıkanlar olduysa da, sağolsunlar Sultan’ı da, benim onu beslememi de kabullendiler. Hatta bazı komşularım benden fazla bağlandılar. Sultan’a güven geldi… Apartmanı iyice sahiplendi. Ve Sultan eski halini unutarak; yakına gelen yabancı köpeklere izin vermemeye başladı. Hatta bir gece dişi bir köpeğin peşine takılıp dolaşan, yabancı sürüyle ciddi bir şekilde takıştı ve yaralandı. Onları, kendi yaşamına TEHDİT olarak algıladığı için, yaşam alanını korumaya çalıştı.
İşte biz insanlar da İNSANLIĞIMIZI unutarak;  aynı SULTAN gibi davranıyoruz.
İnsan, nedensiz yok edebilen; sadece beğenmediği için canlı, canlı öldürebilen,   önünü kapattı diye asırlık ağacı kesebilen, doğadaki en vahşi tür.
Bu günahımız ile başa çıkabilmek için; daha çok merhamet duygusuna, iyilerin daha çok söz sahibi olmasına, ( susmamasına) daha çok İNSANLIĞA ihtiyacımız var.
Tehdit algısı karşısında; hepimiz, Sultan gibi davransak da; insanlık bilincini yükselten insanlar olmayı tercih edebiliriz. Unutmayın, bir gün sizin de merhamete ihtiyacınız olabilir. Burada veya inanıyorsanız Ahret de…

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Emine Hatun’un Dileği

Emine Hatun, sabah ezanıyla birlikte uyandı, sabah namazını kıldıktan sonra her zamanki işine koyuldu.   Elinde zorlukla taşıdığı belli olan su bidonu ile ayaklarını sürüyerek, sokağın köşesine daha önce koyduğu su kabını doldurdu.   Komşuları,  önceleri su kaplarından şikayet etseler de zaman içerisinde ya alışmışlar, ya da insafa gelmişlerdi. Yüreklerinin bir yerlerinde, yıllardır tuhaf gözüyle baktıkları bu kadının Allah’a kendilerinden daha yakın olduğunu hissediyorlardı. O sabah her zamankinden daha yorgun hissediyordu kendini. Ama yine de iki ay önce doğum yapmış köpeğin yavrularını beslemeliydi.   Annenin sütü yetmiyordu. Komşular söylenmeye başlamışlardı yine.  “Onlara yemek verip, onları buraya sen alıştırıyorsun” diyorlardı.   O’da sıkılarak, “Onları ben getirmedim ki, anne köpek doğum yapacak başka yer bulamamış buraya doğurmuş, yakında belediyeden gelip alacaklar” diye cevap vermesine rağmen, belediyenin barınağında yavruların has...

KARADENİZİN KIYICIĞINDA-RIFAT ILGAZ

“Karadeniz’ in Kıyıcığında”ki   şehir ile tokat gibi yüzleşme Edebiyat sohbetlerinde, ne zaman Akçakoca’nın bahsi geçse, karşılaştığım   ilk soru oydu;   “Sizin oralarda, öğretmenlik yapan Rıfat Ilgaz,   Karadeniz’in Kıyıcığında romanında Akçakoca’yı anlatmış, okudun mu? Okumadım…   Her seferinde, kitapçı   dükkanlarında arayıp, bulduktan sonra, sayfalarını karıştırıp, raftaki yerine koyup, başka kitap alıp çıktım dükkandan… Yıllar sonra tekrar aynı soru çıktı karşıma, daha okumadan bir kitabı mahkum etmiştim sanki.   Kendimi suçlu hissetmeye, zorla da olsa okumaya karar vermiştim ki; yeni gelen Kaymakam Bey’in   de o kitap ile Akçakoca’yı keşfetme yolculuğuna çıktığını görünce, kararımı hızlandırdım. Kitap iki günde bitti… Bitirdiğimde suratıma okkalı bir tokat yemiş gibi oldum.   “Uzak durmamın bir nedeni varmış “ diye düşündüm.   Yazar Rıfat Ilgaz, 1930’lı yıllarda öğretmenlik yapmış buralarda… Dibine vurmuş   y...

MENDRAŞENMENDRA SERİSİNİN 2. KİTABI YOLUN SONU ÇIKTI

  Kurgu roman ve felsefe sever dostlarım, #YOLUNSONU romanımı  @40kitap_  yayınevinden %50 indirimli olarak alabilirsiniz. #kitapsevgisi  #ütopyalargüzeldir  #ütopya  #YOLUNSONU  #mendraşenmendrayayolculuk ÖNSÖZ Hayallerimin peşine takılınca kendimi uzak mı uzak bir galakside buldum. O kadar uzaktı ki, galaksinin adını Mendraşenmendra [N1]   koydum. Sonra insanları oraya göndermek istediğimde Einstein’ın hayalleri yol gösterse de, ışık tayfıyla uçabileceğimi fark ettim. Ama uçmadan önce Dünya’da keşfedilmesi gereken şeyler, atılması gereken adımlar vardı. Bu yüzden hikâyeyi ikiye böldüm.   “Mendraşenmendra’ya Yolculuk” romanımda gençlerin arayışlarını, keşiflerini, yaşamı anlama çabalarını yazarken, içimdeki ses onlara şöyle sesleniyordu: Hadi Gidelim! Timya, kuzeydeki bir ülkeden, kafasındaki binlerce sorunun cevabını bulmak için peşini bırakmayan köpeği Dago ile birlikte yolculuğa çıkarken, Nisa, benzeri nedenlerle batıdan yola çı...