Ana içeriğe atla

“ONA BİR ODA VER BABA”




Sevgili kızımız Özgecan, yıllardır 3. Sayfa haberlerinden başka yer bulamayan kadın cinayetlerini gündeme taşıdı.
Türkiye’nin heryerinde eylemler, basın açıklamaları yapılıyor. Seçim dönemine denk geldiği için bunu “fırsata” çevirenler de oluyor maalesef. Bir süre daha konuşulacak;  herkes  toplumun tüm kesimlerinin lanetlediği bu cinayeti “ben de lanetledim” demek için bile olsa bir şeyler söyleyecek ve sonra yavaş, yavaş gündemden düşecek ve bizler “normal hayatlarımıza” “ikiyüzlü” yaşamlarımıza geri döneceğiz.
Toplumu ayağa kaldıran bu cinayetin hemen ardından,  Kadın cinayetlerinin devam ettiğini görüyoruz. Özgecan’ın yasını tutarken, bir yerlerde bir kadın çaresizce hayatta kalmak için direniyor… Çığlıklarını duymuyoruz!
Şiddete uğrayan kadınlar ne yapacak? Nereye gidecek? Kime sığınacak? Hele Kendisine şiddet uygulayan eşi ise, babası, kardeşiyse nereye kaçacak? Polise gitse, sonrası yok… Hele küçük yerlerde kurtuluş ışığı bile yok!
Çağan Irmak’ın Babam Ve Oğlum Filminde; Ölmek için yıllardır gitmediği baba evine dönen ve oğlunu emanet edecek bir yuva arayan babanın, babasına “ ONA BİR ODA VER BABA” sözlerindeki o çaresiz çığlığa,  sessizce saldığımız gözyaşlarımızı,  kendisi ve çocuğu adına akıtan ve gidecek yeri olmayan yüzlerce kadın adına haykırıyorum : “ ONA BİR ODA VERİN! ”
O’na / Onlara bir YUVA VERİN. Özgecan için tutulan yasların ve yapılan protestoların, gazete arşivlerinden, falanca tarihli protesto eylemlerinden öte bir anlam kazanmasını istiyorsak; Taleplerimizi yükseltme zamanı!
Yarın değil, ŞİMDİ! Toplumdaki şiddet dilinin ortadan kaldırılması, kadına yönelik ayırımcılığın önlenmesi, eğitim sistemindeki eşitsizliğin düzeltilmesi ile ilgili sorunlar dizisi, öyle kısa zamanda çözülecek gibi görünmüyor. Ama bugün için acil önlemlere ihtiyacımız var!  Gidecek yeri olmadığı için hergün yaşadığı şiddete katlanan kadın ve çocukların başını sokabilecekleri, kendilerini güvende hissedebilecekleri bir YUVAYA ihtiyacımız var!
Korunma Evleri; Nüfusu 50 bin yerine 5 bine kadar olan her yerde zorunlu olmalıdır.
5393 sayılı Belediye Yasası, 50 bin ve üzeri nüfuslu belediyelere sığınmaevi açma yükümlülüğü getirmiştir. Yapılan araştırmalar Türkiye’de kadınların %42’sinin şiddete uğradığını göstermektedir. Bu da demektir ki; 10 bin kadın nüfusun bulunduğu  heryerde  yaklaşık 238 kadın şiddete maruz kalmaktadır. Öncelikle, güvenliğimizi sağlamakla görevli Devletten, Kamu kurumlarından; Şiddete maruz kalan kadın ve çocukların kalabilecekleri bu evleri, bir an önce düzenlemelerini talep etmeliyiz.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Emine Hatun’un Dileği

Emine Hatun, sabah ezanıyla birlikte uyandı, sabah namazını kıldıktan sonra her zamanki işine koyuldu.   Elinde zorlukla taşıdığı belli olan su bidonu ile ayaklarını sürüyerek, sokağın köşesine daha önce koyduğu su kabını doldurdu.   Komşuları,  önceleri su kaplarından şikayet etseler de zaman içerisinde ya alışmışlar, ya da insafa gelmişlerdi. Yüreklerinin bir yerlerinde, yıllardır tuhaf gözüyle baktıkları bu kadının Allah’a kendilerinden daha yakın olduğunu hissediyorlardı. O sabah her zamankinden daha yorgun hissediyordu kendini. Ama yine de iki ay önce doğum yapmış köpeğin yavrularını beslemeliydi.   Annenin sütü yetmiyordu. Komşular söylenmeye başlamışlardı yine.  “Onlara yemek verip, onları buraya sen alıştırıyorsun” diyorlardı.   O’da sıkılarak, “Onları ben getirmedim ki, anne köpek doğum yapacak başka yer bulamamış buraya doğurmuş, yakında belediyeden gelip alacaklar” diye cevap vermesine rağmen, belediyenin barınağında yavruların has...

KARADENİZİN KIYICIĞINDA-RIFAT ILGAZ

“Karadeniz’ in Kıyıcığında”ki   şehir ile tokat gibi yüzleşme Edebiyat sohbetlerinde, ne zaman Akçakoca’nın bahsi geçse, karşılaştığım   ilk soru oydu;   “Sizin oralarda, öğretmenlik yapan Rıfat Ilgaz,   Karadeniz’in Kıyıcığında romanında Akçakoca’yı anlatmış, okudun mu? Okumadım…   Her seferinde, kitapçı   dükkanlarında arayıp, bulduktan sonra, sayfalarını karıştırıp, raftaki yerine koyup, başka kitap alıp çıktım dükkandan… Yıllar sonra tekrar aynı soru çıktı karşıma, daha okumadan bir kitabı mahkum etmiştim sanki.   Kendimi suçlu hissetmeye, zorla da olsa okumaya karar vermiştim ki; yeni gelen Kaymakam Bey’in   de o kitap ile Akçakoca’yı keşfetme yolculuğuna çıktığını görünce, kararımı hızlandırdım. Kitap iki günde bitti… Bitirdiğimde suratıma okkalı bir tokat yemiş gibi oldum.   “Uzak durmamın bir nedeni varmış “ diye düşündüm.   Yazar Rıfat Ilgaz, 1930’lı yıllarda öğretmenlik yapmış buralarda… Dibine vurmuş   y...

MENDRAŞENMENDRA SERİSİNİN 2. KİTABI YOLUN SONU ÇIKTI

  Kurgu roman ve felsefe sever dostlarım, #YOLUNSONU romanımı  @40kitap_  yayınevinden %50 indirimli olarak alabilirsiniz. #kitapsevgisi  #ütopyalargüzeldir  #ütopya  #YOLUNSONU  #mendraşenmendrayayolculuk ÖNSÖZ Hayallerimin peşine takılınca kendimi uzak mı uzak bir galakside buldum. O kadar uzaktı ki, galaksinin adını Mendraşenmendra [N1]   koydum. Sonra insanları oraya göndermek istediğimde Einstein’ın hayalleri yol gösterse de, ışık tayfıyla uçabileceğimi fark ettim. Ama uçmadan önce Dünya’da keşfedilmesi gereken şeyler, atılması gereken adımlar vardı. Bu yüzden hikâyeyi ikiye böldüm.   “Mendraşenmendra’ya Yolculuk” romanımda gençlerin arayışlarını, keşiflerini, yaşamı anlama çabalarını yazarken, içimdeki ses onlara şöyle sesleniyordu: Hadi Gidelim! Timya, kuzeydeki bir ülkeden, kafasındaki binlerce sorunun cevabını bulmak için peşini bırakmayan köpeği Dago ile birlikte yolculuğa çıkarken, Nisa, benzeri nedenlerle batıdan yola çı...