Ana içeriğe atla

ELVEDA GÜZEL VATANIM-AHMET ÜMİT



“Biz olmasak da fikrimiz iktidarda”
Aralık 2015’ de çıkan Yazar Ahmet Ümit’in “Elveda Güzel Vatanım” kitabı okunması gereken kitaplar arasında ilk sıraya yerleşti. 

Bugünü anlamak için, geçmişi iyi anlamak gerekiyor. Romanlar, tarihsel bir belge özelliği taşımasalar da; iyi bir yazar, tarihin eksik bıraktığını;  insan olgusunu, psikolojisini, toplumun ruh halini tarih kitaplarından çok daha iyi anlatabilir.  Her ne kadar kitap, “roman” olarak piyasaya sürülmüş olsa da; kurgu anı tadında mektuplardan oluşuyor ve yazarın denediği bu format, iyi bir okuyucu olarak, bana okurken “roman” okuyorum duygusunu vermedi. Romanda var olan diğer karakterlerin neler hissettiğinin tam bir muamma olarak kalması, hissettiğim en büyük eksiklikti. Yazar Ahmet Ümit, polisiye romanlarında ulaştığı çözümü, burada eksik bırakmış… Muhtemelen bunu da bilerek yapmış, çünkü, hala devam eden bir hikaye var… Ve bence yazar iyi bir şeyler yapmak istiyorsa, bu hikayeyi üçleme olarak romana çevirmek zorunda…
İttihat Terakki Cemiyeti’nin fedaisi Şehsuvar Sami’nin mektupları üzerinden; Karanlıkta kalan bir dönemde; Karanlık ve derin örgütün temellerinin nasıl atıldığını öğreniyoruz.
Yöneticilerinin “İnkilap yapmıştık ama iktidarda olamamıştık “  yakınmasıyla dile getirdikleri, iktidarda fiilen olmamalarının getirdiği hayal kırıklığına rağmen, her daim var olmayı başarmış, zaman, zaman köstebek gibi saklansa da, yer altından güçlenerek çıkmış bir örgütün hikayesini, çok başarılı bir şekilde anlatıyor, Yazar Ahmet Ümit.
Sevgiliye yazılan mektup, daha çok iç hesaplaşma gibi…  Osmanlı’dan Cumhuriyet’e evrilen, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş yıllarına uzanan bu dönemde, önemli bir rol alan, İttihatçıların çalışma yönetimini, cinayetlerini, bu cinayetlerin kutsallıklarını sorguluyor.
Kitabın anti-kahramanı Şehsuvar Sami mektuplarında;  gençliğinde, fiziksel aşkından, Vatan aşkı için vazgeçtiğini, ama;  vatan aşkı, hürriyet gibi kutsal bir görev için yer aldığı cemiyette, idealist bir insandan,  soğukkanlılıkla cinayet işleyen ölüm makinesine nasıl dönüştüğünü sevgilisine itiraf ederken,  işlediği cinayetlerin, rol aldığı entrikaların da pişmanlığını yaşıyor. 
Sahi bizde niye düello yoktu? Daha mı az cesurduk Ruslardan ya da Fransızlardan… Cesaretin ırklarla milletlerle alakası yoktu… Osmanlı devletinden bahsetmiyorum, bu toprakların evveliyatı da böyleydi. Hep güçlü hükümdarlar, güçlü devletler… Öyle büyük baskı vardı ki insanların üzerinde, fert ortaya çıkamamıştı bir türlü. Kimse kendisi olamamış, hep bir lidere, bir öndere ihtiyaç duymuştu. Zannederim bu sebepten, sadece iki kişinin karşılıklı karar verdiği, teke tek düello bize yaygınlaşmamıştı. Onun yerine bir güce dayanarak, düşman saydığımız kişileri yok etmeyi tercih etmiştik hep. Böylece; linç, pusu ve jurnal en çok başvurduğumuz metodlar olmuştu…”
Nasıl ? Çok tanıdık geldi değil mi?
Ahmet  Ümit’in “fırından taze çıkmış” bu kitabı, polisiyenin çok ötesinde, geçmişten günümüze kadar kolları uzanan, “hayalet” bir örgütün neler yapabileceği konusunda adeta bizi uyarıyor.
“Neden öldürdük Hasan Fehmi’yi? Çok değil dokuz ay önce fikirlerin serbestçe söylenmesi lüzumundan bahsediyorduk, şimdi düşünce hürriyetinden korkar olduk. Ne farkımız kaldı Abdülhamit’ten?”
“Devlet mi kutsaldır, yoksa insan mı? “ sorusuyla okuyucuyu düşündürürken, Devletin, insan için var olduğunu hatırlıyoruz.  Romanda yer alan “Ölüm, şehirlerimizi kaybetmekle başlar” cümlesini,  kime ait olduğunu hatırlamadığım şu sözlerle tamamlamak isterim;  “Şehirler, içinde sevdiklerimiz varsa güzeldir gerisi hikaye… 
Dünü ve bugünü anlamak için hararetle okumanızı önerirken, haddimi aşarak, bu kitabın en azından üçleme ile tamamlanmadan eksik kalacağını belirtmek isterim.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Emine Hatun’un Dileği

Emine Hatun, sabah ezanıyla birlikte uyandı, sabah namazını kıldıktan sonra her zamanki işine koyuldu.   Elinde zorlukla taşıdığı belli olan su bidonu ile ayaklarını sürüyerek, sokağın köşesine daha önce koyduğu su kabını doldurdu.   Komşuları,  önceleri su kaplarından şikayet etseler de zaman içerisinde ya alışmışlar, ya da insafa gelmişlerdi. Yüreklerinin bir yerlerinde, yıllardır tuhaf gözüyle baktıkları bu kadının Allah’a kendilerinden daha yakın olduğunu hissediyorlardı. O sabah her zamankinden daha yorgun hissediyordu kendini. Ama yine de iki ay önce doğum yapmış köpeğin yavrularını beslemeliydi.   Annenin sütü yetmiyordu. Komşular söylenmeye başlamışlardı yine.  “Onlara yemek verip, onları buraya sen alıştırıyorsun” diyorlardı.   O’da sıkılarak, “Onları ben getirmedim ki, anne köpek doğum yapacak başka yer bulamamış buraya doğurmuş, yakında belediyeden gelip alacaklar” diye cevap vermesine rağmen, belediyenin barınağında yavruların has...

KARADENİZİN KIYICIĞINDA-RIFAT ILGAZ

“Karadeniz’ in Kıyıcığında”ki   şehir ile tokat gibi yüzleşme Edebiyat sohbetlerinde, ne zaman Akçakoca’nın bahsi geçse, karşılaştığım   ilk soru oydu;   “Sizin oralarda, öğretmenlik yapan Rıfat Ilgaz,   Karadeniz’in Kıyıcığında romanında Akçakoca’yı anlatmış, okudun mu? Okumadım…   Her seferinde, kitapçı   dükkanlarında arayıp, bulduktan sonra, sayfalarını karıştırıp, raftaki yerine koyup, başka kitap alıp çıktım dükkandan… Yıllar sonra tekrar aynı soru çıktı karşıma, daha okumadan bir kitabı mahkum etmiştim sanki.   Kendimi suçlu hissetmeye, zorla da olsa okumaya karar vermiştim ki; yeni gelen Kaymakam Bey’in   de o kitap ile Akçakoca’yı keşfetme yolculuğuna çıktığını görünce, kararımı hızlandırdım. Kitap iki günde bitti… Bitirdiğimde suratıma okkalı bir tokat yemiş gibi oldum.   “Uzak durmamın bir nedeni varmış “ diye düşündüm.   Yazar Rıfat Ilgaz, 1930’lı yıllarda öğretmenlik yapmış buralarda… Dibine vurmuş   y...

MENDRAŞENMENDRA SERİSİNİN 2. KİTABI YOLUN SONU ÇIKTI

  Kurgu roman ve felsefe sever dostlarım, #YOLUNSONU romanımı  @40kitap_  yayınevinden %50 indirimli olarak alabilirsiniz. #kitapsevgisi  #ütopyalargüzeldir  #ütopya  #YOLUNSONU  #mendraşenmendrayayolculuk ÖNSÖZ Hayallerimin peşine takılınca kendimi uzak mı uzak bir galakside buldum. O kadar uzaktı ki, galaksinin adını Mendraşenmendra [N1]   koydum. Sonra insanları oraya göndermek istediğimde Einstein’ın hayalleri yol gösterse de, ışık tayfıyla uçabileceğimi fark ettim. Ama uçmadan önce Dünya’da keşfedilmesi gereken şeyler, atılması gereken adımlar vardı. Bu yüzden hikâyeyi ikiye böldüm.   “Mendraşenmendra’ya Yolculuk” romanımda gençlerin arayışlarını, keşiflerini, yaşamı anlama çabalarını yazarken, içimdeki ses onlara şöyle sesleniyordu: Hadi Gidelim! Timya, kuzeydeki bir ülkeden, kafasındaki binlerce sorunun cevabını bulmak için peşini bırakmayan köpeği Dago ile birlikte yolculuğa çıkarken, Nisa, benzeri nedenlerle batıdan yola çı...