Ana içeriğe atla

“ŞEYTANLA EL SIKIŞMAK”



12/11/2012
“ŞEYTANLA EL SIKIŞMAK”

Katillerle pazarlık yaparak, Otuzikibin insanın hayatını kurtaran bir askerin hikayesini anlatıyordu film.
Şeytan ile el sıkışmak; insan hayatı söz konusu olduğunda anlam kazanıyordu. Filmin adının Şeytanla anlaşma yapmak değil de el sıkışmak olması önemliydi. Çünkü anlaşma yapmak ile el sıkışmak arasında göründüğünden çok daha derin bir fark olduğunu düşünüyorum.
Filmi izlerken,  uzlaşma kültürünün bir parçası olan el sıkışmayı bilmediğimiz için ne çok hayatlar kaybettiğimizi hatırladım.
Egolarımızı giderek şişiren; ben daha büyüğüm, yok ben daha daha büyüğüm minvalinde atıp tutmalarımızla büyüyor muyuz gerçekten?  
İnsan, ya da başka bir canın hayatı söz konusu olduğunda; kendine, egona, varlığına rağmen “şeytanla el sıkışmanın” büyük bir erdem olduğunu düşünüyorum. Karar verme gücü elinize geçmişse, o noktada kimin ne dediği, ne yaptığı, neden yaptığı önemli değildir, önemli olan; sizin elinizdeki gücü kaç yaşamı kurtarmak için kullandığınızdır.
Hatta kurtardığınız yaşamların sizi atlama tahtası olarak kullanmış olmalarının, birilerinin sizin “salak” olduğunuzu düşünmelerinin bile önemi yoktur. Asıl cesaret; bunları bile, bile yaşamı savunmak adına doğru bildiğinizi yapabilmektir.

Ben, zamanın adil bir şekilde her şeyi yerli yerine koyacağına inanıyorum.
O nedenle; bugün gizlenen, yok sayılan ne varsa körler dünyasında,
Geleceğin haşin gözleri onu görmektedir.
Yalan, ağızdan hoyratça dökülürken ırmak gibi görünse de, sele dönüşüp inananlarıyla birlikte sahibini yok etmesi kaçınılmazdır.  
… rağmenlere rağmen esiri olunan hırs, yapışkan bir katran gibi bedenini kirletmektedir. Ve biz gafiller de bu kirliliği seyrederken mide bulantılarımızı bastırmaya çalışmaktayız.

Birazcık EMPATİ… Azıcık… Biraz zorla beynini… çalıştır… anlamaya çalış karşındakini… karşılıksız iyi bir şey yap… Onun için değil, kendin için…
Küçük de olsa iyi bir şey yaptığında, kendini ne kadar iyi hissettiğine bak.
Yaşama küfretme, savun… Bugün de hayattasın ve yürürken bir karıncaya basmadan geçerek, sana armağan edilen hayata karşılık sen de bir armağan sun. Bugün birini affet… Bugün bir cana can kat…
“Gülümse, Hadi Gülümse, bulutlar dinsin…”   
Ve “şeytanla el sıkışmak” zorunda kalanlar için dua et…

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Emine Hatun’un Dileği

Emine Hatun, sabah ezanıyla birlikte uyandı, sabah namazını kıldıktan sonra her zamanki işine koyuldu.   Elinde zorlukla taşıdığı belli olan su bidonu ile ayaklarını sürüyerek, sokağın köşesine daha önce koyduğu su kabını doldurdu.   Komşuları,  önceleri su kaplarından şikayet etseler de zaman içerisinde ya alışmışlar, ya da insafa gelmişlerdi. Yüreklerinin bir yerlerinde, yıllardır tuhaf gözüyle baktıkları bu kadının Allah’a kendilerinden daha yakın olduğunu hissediyorlardı. O sabah her zamankinden daha yorgun hissediyordu kendini. Ama yine de iki ay önce doğum yapmış köpeğin yavrularını beslemeliydi.   Annenin sütü yetmiyordu. Komşular söylenmeye başlamışlardı yine.  “Onlara yemek verip, onları buraya sen alıştırıyorsun” diyorlardı.   O’da sıkılarak, “Onları ben getirmedim ki, anne köpek doğum yapacak başka yer bulamamış buraya doğurmuş, yakında belediyeden gelip alacaklar” diye cevap vermesine rağmen, belediyenin barınağında yavruların has...

KARADENİZİN KIYICIĞINDA-RIFAT ILGAZ

“Karadeniz’ in Kıyıcığında”ki   şehir ile tokat gibi yüzleşme Edebiyat sohbetlerinde, ne zaman Akçakoca’nın bahsi geçse, karşılaştığım   ilk soru oydu;   “Sizin oralarda, öğretmenlik yapan Rıfat Ilgaz,   Karadeniz’in Kıyıcığında romanında Akçakoca’yı anlatmış, okudun mu? Okumadım…   Her seferinde, kitapçı   dükkanlarında arayıp, bulduktan sonra, sayfalarını karıştırıp, raftaki yerine koyup, başka kitap alıp çıktım dükkandan… Yıllar sonra tekrar aynı soru çıktı karşıma, daha okumadan bir kitabı mahkum etmiştim sanki.   Kendimi suçlu hissetmeye, zorla da olsa okumaya karar vermiştim ki; yeni gelen Kaymakam Bey’in   de o kitap ile Akçakoca’yı keşfetme yolculuğuna çıktığını görünce, kararımı hızlandırdım. Kitap iki günde bitti… Bitirdiğimde suratıma okkalı bir tokat yemiş gibi oldum.   “Uzak durmamın bir nedeni varmış “ diye düşündüm.   Yazar Rıfat Ilgaz, 1930’lı yıllarda öğretmenlik yapmış buralarda… Dibine vurmuş   y...

MENDRAŞENMENDRA SERİSİNİN 2. KİTABI YOLUN SONU ÇIKTI

  Kurgu roman ve felsefe sever dostlarım, #YOLUNSONU romanımı  @40kitap_  yayınevinden %50 indirimli olarak alabilirsiniz. #kitapsevgisi  #ütopyalargüzeldir  #ütopya  #YOLUNSONU  #mendraşenmendrayayolculuk ÖNSÖZ Hayallerimin peşine takılınca kendimi uzak mı uzak bir galakside buldum. O kadar uzaktı ki, galaksinin adını Mendraşenmendra [N1]   koydum. Sonra insanları oraya göndermek istediğimde Einstein’ın hayalleri yol gösterse de, ışık tayfıyla uçabileceğimi fark ettim. Ama uçmadan önce Dünya’da keşfedilmesi gereken şeyler, atılması gereken adımlar vardı. Bu yüzden hikâyeyi ikiye böldüm.   “Mendraşenmendra’ya Yolculuk” romanımda gençlerin arayışlarını, keşiflerini, yaşamı anlama çabalarını yazarken, içimdeki ses onlara şöyle sesleniyordu: Hadi Gidelim! Timya, kuzeydeki bir ülkeden, kafasındaki binlerce sorunun cevabını bulmak için peşini bırakmayan köpeği Dago ile birlikte yolculuğa çıkarken, Nisa, benzeri nedenlerle batıdan yola çı...