“Karadeniz’ in Kıyıcığında”ki şehir ile tokat gibi yüzleşme
Edebiyat
sohbetlerinde, ne zaman Akçakoca’nın bahsi geçse, karşılaştığım ilk soru oydu; “Sizin oralarda, öğretmenlik yapan Rıfat
Ilgaz, Karadeniz’in Kıyıcığında
romanında Akçakoca’yı anlatmış, okudun mu?
Okumadım… Her seferinde, kitapçı dükkanlarında arayıp, bulduktan sonra,
sayfalarını karıştırıp, raftaki yerine koyup, başka kitap alıp çıktım
dükkandan…
Yıllar
sonra tekrar aynı soru çıktı karşıma, daha okumadan bir kitabı mahkum etmiştim
sanki. Kendimi suçlu hissetmeye, zorla
da olsa okumaya karar vermiştim ki; yeni gelen Kaymakam Bey’in de o kitap ile Akçakoca’yı keşfetme
yolculuğuna çıktığını görünce, kararımı hızlandırdım.
Kitap iki
günde bitti… Bitirdiğimde suratıma okkalı bir tokat yemiş gibi oldum. “Uzak durmamın bir nedeni varmış “ diye
düşündüm.
Yazar Rıfat
Ilgaz, 1930’lı yıllarda öğretmenlik yapmış buralarda… Dibine vurmuş yoksulluğu; fındık kırma fabrikasında karın tokluğuna
çalışan işçi kadınlar ve Karadeniz’in azgın dalgalarında kaybolan balıkçılar
üzerinden anlatırken, insanın mayasında
olan iyi ve kötü olarak nitelendirdiğimiz özellikleri, tüm çıplaklığıyla gözler önüne sermiş.
Onun bu
katı gerçekçiliği, beni ister istemez
Kolombiyalı yazar Marquez’in işleneceğini bildiği bir cinayeti önlemeyen
kasaba halkını anlatan “Kırmızı Pazartesi” romanına götürdü. Rıfat Ilgaz, Marquez’in büyülü dili
yerine, oldukça sade dille anlatmış,
Akçakoca’yı ve halkını…
Bir aşk
öyküsünü de sıkıştırdığı romanda; yazar,
yoksullukla mücadele eden kadınların seçme şanslarının olmaması bir yana; zorla kaçırılmasını, kaçıran zenginse, herkesin görmezden geldiğini anlatırken,
ikiyüzlülüğümüzü de yüzümüze vuruyor.
Ben, yıllarca bu gerçekle yüzleşmekten
kaçmışım. Rıfat Ilgaz romanında; Kuruluş tarihi
M.Ö 1200 yıllarına kadar giden Akçakoca’nın köklü değişiminin 1930’lı
yıllarda; Balıkçılıktan başka seçenek yaratmak isteyen yoksul insanların, tarım alanları oluşturmak ve fındık
dikmek için ormanları yakarak
“açma” yaptıklarını, küçük ölçekli de
olsa sanayileşmenin fındık kırma
fabrikası ile (Pavrika) başladığını
anlatıyor.
Yazarın anlatımından,
O yıllarda ormanlık alanların denetimsiz olarak; nasıl talan edildiğini, yoksul kadınların kaderlerine
nasıl boyun eğdiğini, balıkçıların ölümü göze alarak Karadeniz’e çıktıklarını, deniz ile ekmek kavgasının
ötesinde, derin bir aşk yaşadıklarını öğreniyoruz. Akçakoca’nın yerli halkının
içinde; bütün dünyanın yerel halkları
gibi, “iyi insanlar” diye nitelendirdiğimiz yardımlaşmaya açık insanlar kadar, “kötü”
dediğimiz insanların da olduğunu anlıyoruz. Ama; nedense kötüler güçlü oldukları için, daha az oldukları halde, daha çoklarmış gibi
geldi bana. Bunun nedeni, yoksul insanların, güç ve varlık karşısındaki çaresiz
suskunluğu olmalı…
Tüm bu
saptamalarım, kitaptan neden uzak kalmayı tercih ettiğimi yeterince
açıklamıyor. Ama şimdi biliyorum… Okuduktan
sonra biliyorum. Akçakoca ve halkı; bazen kızsam da, kaçmak istesem de, benim masal şehrimmiş… Hani bir çocuğa isim
verene kadar ona her ismi yakıştırırsınız ya da yakıştırmazsınız ya… Öyle bir
şey… Bu kitap sayesinde, kendimle, doğduğum şehir ile yüzleştim… İçim
acısa da, Akçakoca kafamda da, yüreğimde de hak ettiği yere oturdu nihayet.
Evet,
burası masal şehri değil; iyi de var, kötü de var… En kötüsü haksızlık
karşısında, hala çok edilgen bir halk var… Zayıf
ve güçsüze aslan, biraz güç ve parası olana yavru kedi… İşte
bu gerçekle; asla sırtını dönmeden yaşamak zorundasın… 1930’lardan bugüne, şehri
betonla kaplamışız ama giderek birbirimize daha da yabancılaşmak dışında, çok
bir şeyi de değiştirememişiz. Yine de
umutlu olmak istiyorum; “Karadeniz’in kıyıcığında” çaresiz insanların
konakladığı küçük bir kasaba değiliz artık…
Kadınlar da
o günlerdeki gibi çaresiz değil. Bu yüzden çok şeyi değiştirebiliriz. Onlara ve
asla büyümeyen kedi olmayı ret eden “ Değirmenci Ahmet” gibi mert olan, birkaç
iyi adama güveniyorum. Onlar ve onların yetiştirdiği çocuklar sayesinde, sevgisiz
“nemrut” insanların bile sevgi karşısında eğildiği bir yer olabilir Akçakoca...
Akçakoca’mız
kurtulursa, biliyorum ki başka dünyalar da kurtulur.
Yorumlar
Yorum Gönder