Emine Hatun,
sabah ezanıyla birlikte uyandı, sabah namazını kıldıktan sonra her zamanki
işine koyuldu. Elinde zorlukla
taşıdığı belli olan su bidonu ile ayaklarını sürüyerek, sokağın köşesine daha
önce koyduğu su kabını doldurdu. Komşuları, önceleri su kaplarından şikayet etseler de zaman içerisinde ya
alışmışlar, ya da insafa gelmişlerdi. Yüreklerinin bir yerlerinde, yıllardır tuhaf
gözüyle baktıkları bu kadının Allah’a kendilerinden daha yakın olduğunu
hissediyorlardı.
O sabah her
zamankinden daha yorgun hissediyordu kendini. Ama yine de iki ay önce doğum
yapmış köpeğin yavrularını beslemeliydi. Annenin sütü yetmiyordu. Komşular söylenmeye
başlamışlardı yine.
“Onlara
yemek verip, onları buraya sen alıştırıyorsun” diyorlardı.
O’da sıkılarak, “Onları ben getirmedim ki, anne
köpek doğum yapacak başka yer bulamamış buraya doğurmuş, yakında belediyeden
gelip alacaklar” diye cevap vermesine rağmen, belediyenin barınağında
yavruların hastalanıp öldüklerini bildiği için alınmalarını geciktirmeye
çalışıyordu. Yavruların alınacağını öğrenen komşular bir an rahatlayıp,
söylenmekten vazgeçseler de, Emine Hatun yanlarından ayrılır ayrılmaz
köpeklerin su kaplarını çöpe attılar.
Birkaç gün
geçtikten sonra da yavru köpekler ortadan kayboldu. O gece Emine Hatun yatmadan
önce Allah’a yalvardı:
“ Allah’ım bana bu çileyi neden yaşattığını bilmiyorum, elbet vardır bir bildiğin, ya beni bu dertten kurtar, ya da komşularıma benden fazla merhamet ver”
“ Allah’ım bana bu çileyi neden yaşattığını bilmiyorum, elbet vardır bir bildiğin, ya beni bu dertten kurtar, ya da komşularıma benden fazla merhamet ver”
İstihare
duası yaptıktan sonra uyuyakaldı. O gece rüyasında gördüklerini gizemli bir sır gibi bana anlatırken, bir taraftan ağlıyordu...
Emine Hatun rüyasında başka bir aleme gidip, geri geldiğine inanıyordu.
"Rüyasında, kendini karanlık bir koridorda bulmuş. Zifiri karanlıkta ilerlemeye çalışırken, bir uğultu duymuş, sese doğru ilerledikçe, ses anlaşılır olmaya başlamış, “ su, suuuuu, suuuu….” Koro halinde ‘suuuuu’ diye inleyen seslere doğru yürümüş. Gözleri karanlığa alışmaya başlayınca, ilerdeki çukurda kalabalık bir topluluk görmüş, onlar da O’nu görmüşler. İçlerinden biri “ İşte O” diye bağırmış, “burada olmamızın sebebi” “ Ne diye kapımıza koydun su kabını?” Emine Hatun irkilmiş, cevap verememiş “ burada da mı Allah’ım” diye geçirmiş aklından. Arkadakilerden biri Emine Hatun’u suçlayana dönmüş “ Akılsız kadın, o kabı atmasaydın burada olmazdık şimdi”
Emine Hatun rüyasında başka bir aleme gidip, geri geldiğine inanıyordu.
"Rüyasında, kendini karanlık bir koridorda bulmuş. Zifiri karanlıkta ilerlemeye çalışırken, bir uğultu duymuş, sese doğru ilerledikçe, ses anlaşılır olmaya başlamış, “ su, suuuuu, suuuu….” Koro halinde ‘suuuuu’ diye inleyen seslere doğru yürümüş. Gözleri karanlığa alışmaya başlayınca, ilerdeki çukurda kalabalık bir topluluk görmüş, onlar da O’nu görmüşler. İçlerinden biri “ İşte O” diye bağırmış, “burada olmamızın sebebi” “ Ne diye kapımıza koydun su kabını?” Emine Hatun irkilmiş, cevap verememiş “ burada da mı Allah’ım” diye geçirmiş aklından. Arkadakilerden biri Emine Hatun’u suçlayana dönmüş “ Akılsız kadın, o kabı atmasaydın burada olmazdık şimdi”
“- Ben atarken sen neden engel olmadın peki? “
demiş suçu işleyen… Tam o anda tepelerinden aşağı yanan kömürler yuvarlanmış…
Emine Hatun,
onları kavgalarıyla baş başa bırakıp
oradan uzaklaşmış, karanlık koridorda devam ederken, daha ilerde acı iniltiler
duymaya başlamış, ilerleyince ateşten sacın üzerinde bir gurup adamın
inleyerek, gözyaşları içinde cam kırıkları yediklerini görmüş, ağızlarından
köpük ve siyah kan akıyormuş.
Ürküntüyle
“ ne oldu size?” diye sormuş.
Adam “ Her gün ibadetimi yaptım ama bir gün
şeytana uyup ayağıma dolanan hayvana bunlardan yedirdim” demiş ağzı kan içinde…
Karanlıkta
yoluna devam etmiş Emine Hatun. İleride azıcık ışık görünce sevinmiş,
hızlanmış, bir adam kafası pisliğin
içinde, ters dönmüş ayakları ile
“bana bir şans daha ver” diye yakarıyormuş.
Ayağın konuşmasına şaşırmış önce ama yine de
sormuş
“sen neden buradasın?”
“ Herkes beni iyi insan sanırken ben gizlice o
kadar çok kötülük yaptım ki, yüzüm kalmadı” diye cevap vermiş adamın ayakları.
“Sana şans verilirse ne yapacaksın ki?” diye
sormuş, Emine Hatun merakla,
“Kötülük yaptıklarımı değiştiremem ama
hayatımı iyiliğe adayarak, hasta ruhları ve kendi ruhumu iyileştirebilirim”
demiş ayaklar.
Emine Hatun
bir şey söylemeden ışığa doğru yürümüş, ileride bir kapı görmüş, kapıda etrafı
ışıklar içinde olan kanatlı bir melek bekliyormuş. Emine Hatun’a gülümsemiş ve
kapıyı açmış;
“ Güle,
güle git ama şunu unutma, önceki hayatında bu insanlarla karşılaşmış ve onlar
için şefaat dilemiştin. Bizde senin dileğin üzerine onları tekrar gönderdik ama
bir kısmı hala değişmedi, hele sonuncusu verdiği sözleri tamamen unuttu.
Yıllardır hatırlaması için seni ona gösteriyoruz, o hatırlayana ve değişene
kadar yaşadıklarını yaşamaya devam edeceksin” demiş.
Melek’ten
işittiği bu sözler üzerine, Emine Hatun’un omuzları düşmüş, eski yaşlı haline
geri dönmüş. Ağzından zorla şu sözcükler dökülmüş “ Peki, umut var mı? “
“ Her zaman
umut vardır” demiş Melek, gülümseyerek;
“Döndüğünde
yedisinin değiştiğini hissedeceksin.”
Yorumlar
Yorum Gönder