“İnsan
demek, değişim demektir. Kötülük belirdiğinde, vicdanın sesini dinlemez olur.”
Bu sayımızda; Hakkında çokça yazılıp çizilen bir
romandan bahsedeceğim; Derviş ve Ölüm’den…
Google arama motorunda; Mehmet Selimoviç’in
Derviş ve Ölüm isimli romanının özetinden tutun da, sesli anlatımına ve filmine
kadar birçok bilgiye ulaşabileceğiniz bir roman hakkında yazmanın kolay
olmadığının farkındayım. Buna rağmen,
neden bu kitap hakkında yazmak ihtiyacı duyduğumu sizlere anlatabilirsem, internette yer alan kitap özetlerinin ve
filmlerin, bu kitabın felsefesini anlamak için yeterli olmadığını anlayıp, kitabı
edinmek ve okumak için emek harcamaktan keyif alacağınızı düşünüyorum.
Bir
roman kaç kez okunabilir? Derviş ve Ölüm romanını ilk kez
okuduğumda yirmidokuz yaşındaydım. Kitabı bir solukta okumuş, beğenmiştim. Sonrasında aklımda kalan, İnzivaya çekilmiş
bir Derviş’in haksız yere öldürülen kardeşinin intikamını almak için, Hak
yolundan ayrılıp, nasıl intikam peşinde koştuğuydu. Derviş’in çaresizliği içime işlemişti. Eline
güç geçince, Derviş’in intikam duygusu ile çevirdiği entrikaları garip
karşılasam da, Derviş’in o “iyi insan” kimliğinin sonuna kadar kalmasını
dilediğimi, ne yaparsa, yapsın çevirdiği entrikalara, haksızlıklara içten içe
gerekçe bulmaya çalıştığımı hatırlıyorum.
Sonraki okuyuşum ise; roman kahramanı Derviş’in, yani
Ahmed Nureddin’in hayatı ile ilgili
olarak şu düşünceleri geçirdiği yaşa; kırklı yaşlarıma denk geldi. “Yaşım
kırk. İnsan ömrünün en kötü çağı bu. Arzulayabilmek için henüz genç, arzuladıklarımızı
gerçekleştirebilmek için ise yaşlanmış sayılırız.”
İnsanın gerçekten değişmek için de, geri dönmek için de,
kendini çok yaşlı hissettiği bir zamanda bu kitabı okurken, Ahmet Nureddin’e
daha yakın hissettim kendimi. Ama roman bu sefer, ‘hayatımda artık her şey
yerli yerinde’ düşüncesinin ne kadar da aldatıcı olduğu, insan hayatının
kendini en güvende hissettiği yerde bile, güvende olmadığı konusunda uyarıyordu
sanki…
Ahmed Nureddin’in mücadelesini ve değişimini okurken;
bir insanı “tanıyorum, tanıdım, biliyorum” sözcüklerinin ne kadar iddialı
olduğunu, bırakın başka insanları yeterince tanımayı, kendi ruhlarımızın
derinliklerine bile inemediğimizi, kendimize ne kadar yabancı olduğumuzu fark
ettim. İnsan ruhunu, dolayısıyla kendi ruhlarımızın karanlığını anlamak için;
satır araları atlanmadan okunması gereken kitaplardan biri olduğunu bir kez
daha anlamıştım. Derviş’in yaşam hikayesi; intikam almakla meşgul iken, insan
ruhunun nasıl yaralandığını ve kirlendiğini anlayıp, hayatlarımızı ve
öfkelerimizi sorgulamak için iyi bir ders veriyor bize…
Sonrasında, iyi bir kitap özlemi duyduğumda, elime alıp
yeniden, yeniden okudum romanı. Her defasında başka bir insanlık durumu ile yüzleştim.
Ayrıca, yazarın dili, anlatımı da çok etkileyici olduğu için keyif de aldım.
“İnsanın olmak istediği gibi olabileceğini
sanıyor musunuz?” sorusunun
cevabını bulmaya başladığım( bulduğum değil) Ananemin ‘bir ayağım çukurda’
dediği yaşlara yaklaşırken; Ahmet Nureddin’in trajik hikayesine, bugün daha
farklı bakıyorum. O’nun hikayesi, intikamını alıp şehre Kadı olduktan sonra
başlıyor. Acı içindeki ağabeyin yerini, iktidarda kalma uğruna en yakın dostunu
bile satan korkak, yalnız bir adam alıyor. İçimden bir ses “ ne yaşadığını
bilemezsin, yargılama” derken, diğer yanım midesi bulanarak, acıyarak bakıyor
roman kahramanına…
“İnsan
demek, değişim demektir. Kötülük belirdiğinde, vicdanın sesini dinlemez olur.”
İktidara geldikten sonra temiz kalmanın ne kadar zor
olduğunu anlamak, yapılan kötülükleri hafifletmiyor. Sonunuzun/muzun Derviş gibi olmasını
istemiyorsak, hayatlarımızı gözden geçirmeliyiz. Özellikle iktidarda kalmaya hevesli olup da hala temiz kalabileceğini
düşünenler bu romanı iyi okumalı…
Derviş’in itirafının güce tapanları yanlış yola
gitmekten alıkoyması dileğiyle, iyi okumalar…
“Bismillahirrahmanirrahim
Hokka
ile kalemi ve yazmakta olan şeyleri tanıklığa çağırıyorum;
Yanıltıcı akşam karanlığını, geceyi ve gecenin
canlandırdığı her şeyi tanıklığa çağırıyorum;
Ayın
ondördü ile şafak vaktini tanıklığa çağırıyorum;
Kıyamet
gününü ve kendi kendini kınayan ruhu tanıklığa çağırıyorum;
Her
insanın daima zararda olduğuna dair her şeyin başlangıcı ve sonu olan zamanı
tanıklığa çağırıyorum.”
Gözlerimizi kapadığımızda, ihtiyacımız olan tek şey;
huzur olacak…
Nermin Alpay
Yorumlar
Yorum Gönder