Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Mart, 2016 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Bir roman kaç kez okunabilir?

“İnsan demek, değişim demektir. Kötülük belirdiğinde, vicdanın sesini dinlemez olur.” Bu sayımızda; Hakkında çokça yazılıp çizilen bir romandan bahsedeceğim; Derviş ve Ölüm’den… Google arama motorunda; Mehmet Selimoviç’in Derviş ve Ölüm isimli romanının özetinden tutun da, sesli anlatımına ve filmine kadar birçok bilgiye ulaşabileceğiniz bir roman hakkında yazmanın kolay olmadığının farkındayım.  Buna rağmen, neden bu kitap hakkında yazmak ihtiyacı duyduğumu sizlere anlatabilirsem,  internette yer alan kitap özetlerinin ve filmlerin, bu kitabın felsefesini anlamak için yeterli olmadığını anlayıp, kitabı edinmek ve okumak için emek harcamaktan keyif alacağınızı düşünüyorum. Bir roman kaç kez okunabilir? Derviş ve Ölüm romanını ilk kez okuduğumda yirmidokuz yaşındaydım. Kitabı bir solukta okumuş, beğenmiştim.  Sonrasında aklımda kalan, İnzivaya çekilmiş bir Derviş’in haksız yere öldürülen kardeşinin intikamını almak için, Hak yolundan ayrılıp, n...

Şiirlerden Seçmeler

Dinle Konuştukça, kelimelerim öksüz bir çocuk gibi asılı kalıyor havada duymanın, işitmenin çok ötesinde olduğu bir alemdeyim Ve hep bir ağızdan Konuşmaktayız çaresizce sen ne dedin, ben ne duydum? anlayan var mı bu ruh hallerimizi? biraz sessizlik ey insan, biraz tevazu, susalım artık kendi gürültümüzden duyamadığımız doğa konuşsun tüm haşmetiyle hala kurtarabileceğimiz Bir şeyler varken ellerimizde... 24 Kasım 2012 Akşamüstü O akşam üstlerinde öğrendim evrenin gizemini, önce ölüm sessizliği sandığım o büyülü anda Güneş kaybolurken semada diner içimdeki gürültü evrenle birlikte her şey susar sessizliği duymak için kaparım gözlerimi gözlerimi açtığımda bambaşka bir evren gülümser bana duyarım gürültüden uzak tüm sesleri içim büyür derin ve dipsiz kuyuya dönüşür diğer ucu karanlık olmayan bedenimden tatlı bir hüzün yayılır ruhum ve bedenim söyleşiriz bunca yıl birbirinden habersiz deni...

Emine Hatun’un Dileği

Emine Hatun, sabah ezanıyla birlikte uyandı, sabah namazını kıldıktan sonra her zamanki işine koyuldu.   Elinde zorlukla taşıdığı belli olan su bidonu ile ayaklarını sürüyerek, sokağın köşesine daha önce koyduğu su kabını doldurdu.   Komşuları,  önceleri su kaplarından şikayet etseler de zaman içerisinde ya alışmışlar, ya da insafa gelmişlerdi. Yüreklerinin bir yerlerinde, yıllardır tuhaf gözüyle baktıkları bu kadının Allah’a kendilerinden daha yakın olduğunu hissediyorlardı. O sabah her zamankinden daha yorgun hissediyordu kendini. Ama yine de iki ay önce doğum yapmış köpeğin yavrularını beslemeliydi.   Annenin sütü yetmiyordu. Komşular söylenmeye başlamışlardı yine.  “Onlara yemek verip, onları buraya sen alıştırıyorsun” diyorlardı.   O’da sıkılarak, “Onları ben getirmedim ki, anne köpek doğum yapacak başka yer bulamamış buraya doğurmuş, yakında belediyeden gelip alacaklar” diye cevap vermesine rağmen, belediyenin barınağında yavruların has...